Tiyatro Hâlâ Politik!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

fft81_mf2201555[Zeynep Aksoy’un Radikal’de yayınlanan haberinin bir ksımını paylaşıyoruz.]

‘Bir Halk Düşmanı’nı 2.5 saat yerimizden kıpırdamadan izledik. Yakalanan gerçekçi ve modern estetik, yaratıcı ötesi mizansen fikirleri ve son derece doğal ve samimi olduğu için müthiş oyunculuklar da cabası.

Thomas Ostermeier’in ‘Bir Halk Düşmanı’ndan çıkan bir kısım seyirci “Pek de bir numara yoktu” diyordu. Galiba söz konusu efsane bir yönetmen olunca ondan türlü çeşit sihirbazlıklar, müthiş illüzyonlar, sahneye ve oyuna takla attırmasını beklemek gibi bir algı var. Adamı efsane kılanın tam da bunu gerekmedikçe asla yapmaması olduğu gerçeğiyle bir tanışmak lazım.

Yönetmenlerin klasik oyunları güncelleştirmelerine alışkınız. Bizde de çok yapılıyor artık, hatta bu yapılmazsa yönetmenden kuşku duyar bir hale geldi tiyatro seyircisi. Nostaljik bir tat arayışı dışında, klasik metinlerin neden klasik olduklarına, neden hâlâ oynandıklarına, neden zamansız ve evrensel kılındıklarına dair ipuçlarına ihtiyaç duyuyoruz. Ostermeier ‘Bir Halk Düşmanı’ rejisiyle bu ihtiyacı çok doğru bir yöntemle karşılamış. Röportajında da belirttiği gibi, 19. yüzyılla 21. yüzyılın orta sınıf dertlerinin birbirinden çok da farklı olmadığının altını, oyunun temel derdi olan politik yozlaşmanın altını çizerek göstermiş. Oyunda doktor Stockmann şehrin halka açık kaplıcalarının suyunda insanları hasta eden mikroplar olduğunu tespit eder ve bunun halkla söylenmesi, kaplıcaların kapatılıp yeniden inşa edilmesi için gazeteci dostlarıyla birlikte harekete geçmek ister. Fakat belediye meclisinden ağabeyinin temsil ettiği kapital ve onun gücü medyayı susturur, Stockman’ı düşman ilan eder ve yalnız bırakır. Dürüst ve idealist insanların gerçekleri söyleme izni yoktur vahşi kapitalizmin acımasız dünyasında.

Ne kadar tanıdık değil mi ve ne kadar güncel… İşte Ostermeier tam da bu endüstrileşmeyle alıp başını yürüyen kapitalizmin 19. yüzyıl gerçekliğiyle günümüz gerçekliğinin hiçbir farkı olmadığı üzerine kurmuş rejisini. Günümüzden batılı bir burjuva ailenin salonunda 19. yüzyılda yaşananlardan çok da farklı şeylerin yaşanmadığını göstermek istemiş, çünkü başımızdaki bela aynı bela. Ve bunu çok sade bir rejiyle yapmış, araya bu insanların amatör müzisyenler olmaları ve alternative rock tarzı bir müzikle uğraşmaları gibi hoşluklar katmak dışında klasik tiyatronun en işleyen temel teknik ve yöntemlerini kullanıyor. Çok sağlam oyunculuklar, inandırıcı bir dünya yaratmak, dördüncü duvarı yıkıp bizi o insanların dünyasının röntgencileri kılmak gibi. Sinematik, doğal, gerçek zamanla eş bir ritmi var oyunun. Kullanılan tek yabancılaştırma unsuru, sonlara doğru doktorun halka seslendiği tiratta seyircilerin de işin içine katılması. İşte burada en büyük katarsisi yaşıyor ve tiyatronun hâlâ nasıl en politik sanat dalı olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.