‘Çürük Temel’ 100 Yıl Sonra Sahnede

Pinterest LinkedIn Tumblr +

darul_bedayi-1Dârülbedayi, temsil hayatına Hüseyin Suat Yalçın’ın Emile Fabre’dan adapte ettiği “Çürük Temel” adlı oyunla başlamış. “Çürük Temel”, Rıdvan Paşa’nın yaptırdığı Tepebaşı’ndaki ahşap binada, o dönemin zor şartlarına, savaşa ve çevrediklerin “başaramazsınız” sözlerine inat sahnelenmiş. Büyük ilgi gören oyunun kahramanları Muhsin Ertuğrul ve arkadaşları… Tam 100 yıl öncesinden bahsediyorum. Darülbedayi bugünkü adıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, 100. yılında aynı oyunla sahnede. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenecek olan oyunun yönetmeni Engin Alkan.

Alkan hiç dinlenmeden, nefes almadan sürekli çalışan ve üreten bir yönetmen ve oyuncu. Bu yıl sezon boyunca sahnelenen, “Küskün Müzikal”, “İstanbul Efendisi”, “Şark Dişçisi”, “Huysuz Müzikali” ve “Vişne Bahçesi” gibi oyunlarda rol alan ve yönetmenliğini yapan Alkan, “Şehir Tiyatroları’nın 100. kuruluş yılı için tatsız bir sessizliğin hâkim olması, neredeyse hiçbir projenin gündemde olmayışı çok rahatsız edici. Eski itibarlı günlerini bugün özlemle arıyor olsak da tiyatrom benim için önemliydi, Türkiye sanatı için önemliydi ve bu önemi kamuoyuna hatırlatmak önemsenmeliydi. Hele ki ödenekli tiyatroların ‘kaldırılma’sının tartışıldığı bir süreçte tiyatroma bir minnet borcum olduğu düşüncesi beni kolları sıvamaya yöneltti” diyor.

İlk sahnelendiğinde söylenen sözün bugünün seyircisine yüzyıl öteden ulaşmasını istemiş Alkan. Bunun için metnin izlekleri arasında bir önem sıralaması yapmış. “Çürük Temel”de, öz ve üvey evlatların bulunduğu İzmirli zengin bir ailenin bireyleri arasındaki ilişkileri anlatılıyor. İflasın eşiğine gelmiş dededen kalma bir halı fabrikasını kimin idare edeceğine dair başlayan çatışmalar oyunun sonunda ailenin ibreti alem parçalanmasına kadar sürüyor. Günümüze ne yazık ki hiç yabancı olmayan oyun, herkesin kendini haklı gördüğü ve hiçbir uzlaşma zemini aramadan haklılığını diğerine dayattığı toplu bir çöküş. Bazen soyut bir statüko ikonu, bazen bir iktidar mertebesi, bazen de bireyleri bir arada tutan bir ortak ülkü olarak “fabrika”yı alegorik bir imgeye dönüştürüp onu öne çıkararak işe başladığını söyleyen Alkan, “Öyle ki bu fabrika bir ailenin yanı sıra bir yanıyla çöken bir imparatorluğun, bir yanıyla yüz yıllık bir tiyatronun, bir yanıyla da bugün içinde yaşadığımız ülkenin tutarlı bir imgesi olabilmeliydi” diyor.

Metin 1990’lı yıllarda Sezai Gülşen ve Doğan Yavaş tarafından bugünkü dile adapte edilmiş. Metnin Fransızca orijinalini oyunun yönetmen yardımcısı Başak Erzi çevirmiş. Alkan, “Metni okuduğumda o zamana kadar sağdan-soldan duymuş olduğum olumsuz görüşlerin aksine çok ilginç, yüz yıl öncesinden bugüne söyleyecek sözü olan bir oyunla karşı karşıya olduğumu fark ettim. Ancak melodramatik ve bugüne kıyasla hantal bir üslupla yazılan metnin modern bir estetikle ele alınması ve bunun içinde bir çıkış noktası bulunması şart görünüyordu” diyor. Oyun yıkılmış, çökmüş, parçalanmış bir fabrika atmosferiyle başlıyor. Böylelikle yönetmen oyunda seyircinin çözüm ne olmalıydı sorunsalıyla daha önce karşılaşmasını ve izlence boyunca aklının bir tarafında sürekli cevaplar aramasını amaçlamış.

Oyunun oynandığı tarihsel dönemi dikkatle incelemiş Alkan, Muhsin Ertuğrul ve arkadaşlarının ilk olarak neden bu oyunu seçtiklerini o zaman anladığını söylüyor: “Bugün Çanakkale’de İngiliz hücumbotları yok, sınırlarımızı savunmak zorunda olduğumuz bir savaşın içinde değiliz fakat 100 yıl sonra bugün çok farklı cephelerde benzer bir çöküş duygusuna sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bir toplumsal mutabakat fikrinden çok uzak ‘birlikte yaşama’ arzusunun en uzak noktalarına savrulup duruyoruz. Toplumun asli unsurlarının kendi yaşam hakkını ancak diğerinden alarak var olabileceği sanrısıyla bir çözümsüzlüğe dövüle sövüle itelenip duruyoruz. Kitlelere kendini mazlum ilan eden ve kendinden olmayana zulüm etmekte beis görmeyen bir sistem kendisi dahil tüm paydaları topyekûn ‘mağdur’ edebilir. Keşke Osmanlı’nın kadim tarihinden hamasetin dışında da dersler çıkarılabilseydi.”

Geçmişten bugüne ders çıkarabileceğimiz, festivalde görülmesi gereken oyunlardan biri “Çürük Temel.” Engin Alkan’ın sözüyle yazıyı bitirecek olursak: “Şu köhne fabrika ne senin, ne benim; hepimizin. İş ki bir çalıştırmayı becerebilelim…”

Oyunda, Oya Palay, Yeşim Koçak, Mert Tanık, Nurdan Gür, Mustafa Barış Koçkar, Dolunay Pircioğlu ve Samet Hafızoğlu rol alıyor. Dekor tasarımı ve ışık düzeni Cem Yılmazer’e, kostüm tasarımı Duygu Türkekul’a, oyunda kullanılan özgün müzikler Selim Atakan’a ait. Oyunun dramaturjisini ise Sinem Özlek ve Başak Erzi üstleniyor. (Oyun, 17-18 Mayıs tarihlerinde saat 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde.)

Öznur Oğraş Çolak / Cumhuriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.