Levent Üzümcü: Sanat Bir Başkaldırıdır!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

leventuzumcu4567456754[Doğan Ergün’ün Levent Üzümcü ile yaptığı ve Sol Org sitesinde yayınlanan röportajını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Son üç yılda, AKP’nin, sanat başta olmak üzere, toplumsal yaşamın farklı alanlarına dönük müdahelelerine karşı direnen sanatçılardan biri de Levent Üzümcü oldu. Önce iktidarın Şehir Tiyatroları’nı baskı altına almak istemesine karşı direnişte gördük onu. Levent Üzümcü Gezi Direnişi’nde AKP’lilerin kara listesine giren sanatçılardan biriydi. Şimdi iktidarın TÜSAK kanun tasarısıyla halkın sanat kurumlarını kapatma girişimine karşı mücadelede aktif rol oynuyor. Üzümcü Türkiye’de sanat ile iktidar ilişkilerini, Gezi ve ülkenin geleceğine ilişkin düşüncelerini paylaştı.

Son dönemde iki kez manşet yaptığımız TÜSAK yasa tasarısını konuşmak istedik sizinle. Sanat kurumlarını kapatmak isteyen bir iktidar olduğunu biliyoruz. Siz nasıl görüyorsunuz bu yeni tasarıyı?

Biz para eden bir kurum değiliz. Dini söylemlerinin ardında o kadar kapitalist bir partiyle karşı karşıyayız ki. Bize dediler ki, “bu demokrasi kıyafetini biz size Avrupa’dan aldık getirdik”. Ama öyle bir oturmadı ki üstümüze. Bugünlere kadar geldik ileri demokrasi adı altında, bu aslında Türk tipi demokrasi. Bu ülkenin Başbakanı Gezi Direnişi sırasında “ben evde %50’yi zor tutuyorum” dedi. Ne o balkon konuşmalarında dediklerini yaptı, ne ona oy vermemiş olan insanların hakkını savundu. “Ben sana yol yapıyorum, baraj yapıyorum, konuşma” dedi.

“Melih Cevdet oyununu oynatmıyorlar”

Sanat bir başkaldırıdır ve bugün “başkaldıran gençleri öldüren polislere o emirleri ben verdim” diyen bir başbakan var. Ben her şey bir kişinin iki dudağının arasında olan bir sistemle sanatla ilgili neyi tartışabilirim. Bize diyorlar ki biz TÜSAK’ın modelini İngiltere’den aldık, orada Art Council var, o da kraliçeye bağlı. Bu kalabalık grup bütün sanat politikasını belirliyor İngiltere’nin. Ama bu insanlar “kraliçemiz bundan hoşlanır mı” diye oyun seçiyor mu? Belediye başkanlığında balerinlere hakaret eden bir kişiye sanat kurumunu nasıl bağlayabilirsiniz? Bu ülkede İnsanlık Anıtı’na “bu ucubeyi sökün” demiş olan bir başbakanla TÜSAK mı tartışılır? Kimler olacak bunun başında, sanat özgür düşünce ister, bu yüzden bunu yaptıracak çok da fazla isim bulamayacaklar, o yüzden değiştirilen birçok kurum arasında en sona kaldık. Peki bugün Van, Sivas, Erzurum, Diyarbakır gibi illere sanat götüren arkadaşlarımız ne olacak? Bizler saksıda yetişmiyoruz; balerinler, klasik müzik sanatçıları kaç kişiyiz ki zaten? Bu başbakan bizi Malatya’da yuhalattı “halkın vergilerini yiyorlar” diye. Bugün Şehir Tiyatrolarında Türkiye’de yazılmış birkaç tane evrensel oyundan biri olan Melih Cevdet’in ‘İçerdekiler’ adlı oyunu, yönetim kurulundan geçirilemiyor. Bahane; “adam baldızıyla birlikte oluyor, seyirci bizi yakar.” Yaktırana bakacaksın o zaman.

Karşısında bulunan bütün siyasi görüşlere taktığı lakaplara bakın, söyledikleri her şey kendileri aslında bunların. Ama çok güçlü silahları var, örneğin DSİP gibi bir siyasi oluşumla kendilerini farklı yerlerde de temsil ettirmeye başladılar. Bu oluşum modeli de birebir İngiltere’den getirildi, “yetmez ama evet” kampanyasının mimarları. Ve Türkiye’de liberaller döndü, bunlar dönmedi. Şimdi TKP’yi ulusalcı olmakla itham etmekteler.

Kaderini toplumsal ya da kurumsal olarak AKP ile bir şekilde birleştirmiş olan kişiler var. Bu siyasette de, sanatta da, siyasi davalarda da böyle oldu. Düzen bozulmasın diyen birileri var.

Ama düzen çarpık, bozulsun. Para gider, gelir ama kaybolan özgürlük gelmez. Suçsuz yere içeride yattıklarını yıllardan beri bağırdığımız ve suçsuzlukları yeni anlaşılan insanların yılları gitti.

TÜSAK’ta kaç kişi çalışacak? Bunlar kim? Türkiye’de TÜSAK’ın genel ahlak kurallarına aykırı bulduğu oyunlar sahnelenemeyecek, finanse edilmeyecek. Biz de ödenekli sanat kurumlarının revize edilmesi için çok şey yaptık ama bu bir revize değil. Mesela “siz toplumun vergileriyle tiyatro yapıyorsunuz, sahnede öpüşemezsiniz mi” diyecek? İngiltere’de, Berlin’de ve daha birçok yerde devlet tiyatrolarının olmadığını iddia ediyorlar ama var. Dünyanın her yerinde devlet bu sanatlara yardım eder. Devlet tıpkı yol yaptığı gibi, sanat için de böyle bir yatırım yapar. Devlet tiyatrosu ve opera-balesi sana 5 liraya gösteri yapıyor. Çok halkçı bir tavır bu. Ama kendisini destekleyen insanların bunlara ihtiyaçları olmadığını da düşünerek bu insanların torunlarının geleceğini de ipotek altına alıyor. Bu halkı buna ikna edebileceğini düşünüyor. Devlet Tiyatrosu’nda büyük bir yükün altında çalışan arkadaşlarım var. Van’da depremden sonra çocukların tek eğlencesi tiyatroydu, ve bunu yapan yıkılan Van Devlet Tiyatrosu sanatçılarıydı.

AKP’nin izlediği genel siyasetin sanata da yansıması aslında…

Bu hükümet deprem vergisiyle yol yapmış bunu anlatıyor, işadamları Fethullah Gülen’le de arasını iyi tutmaya çalışıyor. Neden hep başbakan diyoruz; çünkü ortada sadece o var. Bugün Başbakan’a kim, ne söyleyebiliyor? Bir anda bütün Emniyet birimleri dağıldı, nasıl güvenliğimizden emin olacağız polis bu kadar siyasallaşmışken? Atanan İstanbul Emniyet Müdürü kimdi, nereden geldi? TÜSAK’tan başladık buraya geldik, çünkü bağlantılı.
Bu iktidarın bütün çığlıkları örtme gücü var. Biri çıkıp “ben istifa ettim, o da etsin” dedi, sonra özür diledi. Yolsuzlukgündeminde adı geçen kişiler devletten maaş alan kişiler, araştırma yapmaya bile gerek yok, yolsuzluk ortada.

Ve hâlâ “millet sandıkta karar verir” diyor, suça millet sandıkta mı karar verecek? Halk değil, halka makarna, kömür dağıtanlar suçlu. Halkı kandırmak anayasal bir suç olmalı. Ülkedeki birçok bürokrat, bakan, “Başbakan bu konuda ne düşünür” diyerek yapıyor her işi.
Bizler bu ülkeye çok büyük umutlarla çocuklar verdik. Ama şimdi rahat uyuyamıyoruz. Örneğin bir lideri devirebilmek için bir kısım insan ekonomik kriz bekliyor. Dış politikaya, Esad ile gelinen noktaya bakalım. İki gün öncesine kadar Roboski’yi, Rojava’yı bilmeyenler, Ali İsmail’in adını yanlış yazanlar şimdi “aynı taraftayız” diyor.

Gezi ve 17 Aralık sonrasındaki tutarsızlıkları, yeni pozisyon alışları nasıl görüyorsunuz?

Gülen hareketi ile AKP aynı tarafta duruyordu direniş konusunda. Günümüz dünyasında insanların neye inanacaklarına, nasıl davranacaklarına bir karar mekanizması yön veremez. Kitle iletişim araçları o kadar fazla ki, hepsini elinde tutsan da yetmez.

Fethullah Gülen bir milliyetçi, o yüzden Türk tipi İslamiyet arayışı var, ve diğer taraf Arap tipi ümmetçi Müslüman grup, çatışmaya bir de kapitalizm girince kavga bu noktaya geldi. Geziden ve yolsuzluk gündeminden sonra Başbakan, “Balyoz davasından içeride olanlar suçsuzdur” diyor, özel yetkili mahkemeleri kuran sensin. Her şeyi Cemaat’in üzerine yıkıp kurtulmaya çalışıyor. CHP Kürt meselesini ağzına almıyor, HDP Ergenekon’u ağzına almıyor. BDP’nin Gezi’deki durumu, Abdullah Öcalan’ın daha sonra basına yansıyan “seni ben kurtardım” açıklamaları, Sırrı Süreyya yaralandığında Ertuğrul Kürkçü’nün Meclis’te “kitleyi sokağa yığarız” açıklamaları…

Erdoğan Gezi’de sizi de “provokatör” ilan etti… 

Bu ülkede asıl destan, bir bakan çocuğunun polisleri sıraya dizerek fırça attığında yazıldı. Ben televizyondan kazanabileceğim paraları, çocuklara daha iyi bir gelecek bırakabilmek için itmiş oluyorum bunları söylerken. “Kaç para aldın” diye soruyorlar bize. Ben ve Mehmet Ali gibi isimler provokatör olduk; asıl provokatör kendileriydi. Bu olayları kimin buraya getirdiği çok açık. Bu ülkenin bütün değerlerini tek tek satıyorlar. Konuşana da “kaç para aldın” diye soruyorlar.

Türkiye’deki birkaç kırılmadan biri Gezi Direnişi. Ben yeni neslin direnişin yolunda ilerleyeceğini düşünüyorum. İktidarın direnişten sonra buradan sıyrılması kolay mı?

Bir tarafta kapitalist düzenin halifesi olmak isteyen bir lider var. “Devlet benim çalışmamı engelliyor” lafını, en son Hitler etmişti, bir de bu adam etti. Ne zaman ki anayasada insan haklarının evrensel ilkeleri yerini bulur, o zaman hangi partinin iktidarda olduğunun bir önemi kalmaz. Kapitalizm bu süratle giderse insanlık paramparça olacak, o yüzden insanlığın devamı ancak sosyalist bir sistem içerisinde mümkün. Barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi asgari müşterekleri gerekiyor artık. Bugün bu ülkede aç yatan kimsenin olmadığından emin olmalıyız, ama bu ülkede açlıktan ölen çocukları kutularda gömüyorlar. Herkese eşit hizmeti sağlayabilmenin uzun bir yol ama bu bir şehirde bir kişinin lüks bir hastanede tedavi görmesini, diğerinin hastanede ameliyat ipliği olmadığı için ölmesini açıklayamaz. Adalet tamamen eşit olmak zorundadır.

Sol Org

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.