Gündelik Irkçılık: Beyazların Dünyasında Siyah Bir Dansçı Olmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Michaela DePrince gurur duyarak nergisler arasında bir gelincik çiçeği olduğunu ifade ederken, Precious Adams bir öğretmeninin ten rengini açması konusunda tavsiyelerde bulunduğunu açıklıyor.

Guardian. 28 Kasım 2013, Çeviri: Cüneyt Yalaz

Michaela DePrince, dancer‘Olağanüstü’…Michaela DePrince Birinci Pozisyon belgeselinde.

Bess Kargman’ın 2011 tarihli Birinci Pozisyon adlı belgeselinde anlatılan en sıra dışı hikayelerden biri Michaela DePrince’e ait olanı: Yıpranmış bir dergideki dansçının fotoğrafını görerek balerin olmaya karar veren genç kız Sierra Leone’deki iç savaş sırasında öksüz kalır.

DePrince Sierra Leone’den kurtarıldıktan sonra, onu evlat edinen Amerikalı aile onun arzusunu gerçekleştirmesine yardım etmek istemiş.  Kargman’ın belgeseli DePrince’in hikayesini, DePrince American Ballet Theatre School’a girme hakkı kazanana kadar takip ediyor. Ama o zamandan bu yana, önce Dans Theatre of Harlem’de, ardından da Dutch National Ballet’de dolu dolu bir profesyonel kariyere sahip.

Burada yayınlanan hayranlık uyandırıcı söyleşisinde DePrince sanatına dönük etkileyici bir adanmışlıkla, geniş ölçüde beyaz olan bir dünyada siyah bir dansçı olarak içinde bulunduğu durumun politikasına dönük açık zihinli bir algılamayı harmanlıyor.

Tarihsel olarak siyah dansçı ve koreograflar için bir sığınak olan DTH’yi terk etmesine yöneltilen eleştirinin farkında. Ama -Hollandalı topluluğun sunduğu daha geniş klasik repertuar gibi- sanatsal tercihler kendisini motive ediyor olsa da, baskın olarak beyaz olan DNB ile dans etmekle -ya da onun daha canlı bir biçimde ifade ettiği gibi “nergisler arasındaki gelincik çiçeklerinden biri olmakla” bir rol model haline geldiğini ve böylece kendisini daha faydalı hissettiğini iddia ediyor.

DePrince’in mesleği üzerinde yapabileceği etki, ırksal karışımın eleştirel önemi son zamanlarda Bolşoy Bale Okulu’ndaki deneyimlerini anlatan siyah Amerikalı bale öğrencisi Precious Adams’ın deneyimleri ile daha da vurgulanıyor.

Adams daha önce Rusya’da karşılaşabileceği gündelik ırkçılığa dair uyarılmış; ama Moscow Times’da çıkan yazıya göre, bale stüdyosunda ırkçılıkla karşılaşacağını beklemiyormuş.

Adams Bolşoy okuluna kabul edilen ilk siyah dansçı olmamasına rağmen, istenmeyen bir yabancı gibi hissettirildiğini iddia ediyor; özellikle de öğrenci gösterilerinin rol dağılımı söz konusu olduğunda.

Bütün hikayeyi bir gazete yazısına bakarak anlamak mümkün değil. Bale dünyası, özellikle de Rus Balesi rekabet, hizipçilik ve geleneklerle dolu ürkütücü derecede karmaşık bir yapıya sahip. Bu dünya içinde, renkleri ne olursa olsun, deneyimsiz yabancılar gelişimlerinin ne yönde ilerleyeceğini öngöremez bir halde kendilerini kafaları karışmış ve yabancılaşmış bulabilirler.

Gerçekten şoke edici olan ise Adams’ın sıkıntılarını paylaştığı öğretmeninin duygusuzca, genç Amerikalı dansçıya derisinin rengini açmasını önermesi olmuş.

Son zamanlarda 1920’lerin caz ikonu Josephine Baker’ın hayatını araştırmaya bir hayli zaman harcadım. Irkına ait özellikleri saklamak için çektiği gerçek acıları -saç düzleştirici ile kafa derisini yakmaktan tutun da derisini limon suyu ve çamaşır suyu ile ovalamaya kadar- öğrendiğimde şaşkına döndüm.  Baker hakkında yazarken geçmişte kalmış bir zaman dilimini anlattığımı sanıyordum. Meğer öyle değilmiş.

Paylaş.

Yanıtla