Onur Karaoğlu
Tiyatro günümüzde dünyanın her yerinde yapısal problemler yaşıyor. Bu problemlerin ağırlıklı olarak muhatabı onu gerçekleştiren tiyatro sanatçıları ve her türlü tiyatro yöneticileri. Bu kişilerin bu sorunlara sahip çıkıp onları imkanları doğrultusunda değiştirmek, yönetmek istemeleri tiyatronun önünü açabilir ya da tiyatroyu günümüz için daha işlevsel, zamanının bir parçası olan konuma getirebilir diye düşünüyorum.
Dünyada ve Türkiye’de sanat yapma biçimleri hızla değişiyor. Buna bağlı olarak sanat takipçilerinin yapılan işleri izleme neden ve ihtiyaçları da farklılaşıyor.
Tiyatro, tarihsel olarak toplumsal değişimlere tepki verdiği ölçüde önem kazandı ya da kaybetti. İlk çağlarda demokrasi fikirlerinin ortaya çıktığı zamanlarda insanların düşünme yapılarını derinden keşfetme özelliği ona toplumsal bir önem kazandırdı. Daha sonra aydınlanma çağında bu sefer toplumsal yapıyı ve iktidarı, semboller ve edebiyatla eleştirme gücü onu tekrar güncel kıldı. Sanayi devrimine ve modern insanın düştüğü duruma verdiği sanatsal tepkiler onu geçtiğimiz yüzyılda da etkili bir ifade biçimi olarak görmemizi sağladı. Fakat içinde olduğumuz teknoloji çağı, ne yazık ki hala tiyatronun bir ana akım olacak derecede tepkisel biçimini ortaya çıkaramadı. Basit bir mantıksal düşünüş olarak ortadaki ikilem şu: Tiyatro zamana uymak için ya kendisi teknoloji üretecek ya da var olan teknolojileri kendi varoluş biçiminin bir parçası yapacak. Her iki alanda da günümüz tiyatrosunda önemli denemeler, çalışmalar yapılmakta. Alman-İngiliz topluluk Gob Squad, İtalyan yönetmen Romeo Castelluci ya da Amerikalı yazar Richard Maxwell bu tür işlere dair yakın zamanda karşılaştığım esaslı örnekler sunan tiyatro sanatçıları. Onların işlerini ilginç kılan şey, günümüzde insanların yeni teknolojilerle değişen var oluşunu göz önüne alıp, değişen algılama biçimlerini düşünerek tiyatroyu yeniden tanımlamaya çalışmaları.
Günümüzde çağa uyan yeni tiyatronun tanımlamalarını yapan kişiler ve kurumlar çoğunlukla bağımsız ve bireysel sanatçılardan oluşuyor. Herhangi bir iktidara ya da kuruma bağlı olmadan, ulusal ya da uluslararası çeşitli desteklerle özgürce düşünen ve üretebilen bu sanatçılar, sağlıklı bir üretim alanına sahip olup bugün için tiyatronun nerede olması gerektiğine dair fikirler, çözümler üretebiliyorlar.
Bu yüzden eğer esas olan, tiyatronun hızla değişen günümüz dünyasında kendisine ait yeri bulabilmesiyse iktidardan ve kurumsallıktan uzak durmak ciddi bir avantaj sağlıyor dünya geneline baktığımızda.
Peki Türkiye’de durum ne?
Türkiye’de tiyatro, geleneksel bir yapı-kurum-sanat dalı olarak öncelikle var olmaya çalışıyor. Tiyatronun derdi, aslında günümüzde tiyatronun insanların hayatındaki rolü, işlevi ne olmalı değil pek. Bu durum iki taraflı problemli bir durum yaratıyor. Bir tarafta tiyatronun, tiyatro yapanlar açısından çözüm bekleyen önemli yapısal ihtiyaçları olduğu ortaya çıkıyor. Öte yandan da tiyatro seyircisi açısından, onların yaşadığı dünyaya ait önermeleri olan bir tiyatronun var olmasındansa; potansiyelini yeterince kullanamayan bir sistemin ürettiği, çoğunlukla onların ihtiyaçlarını karşılayamayan işlerle karşılaşmalarına neden oluyor.
İçinde bulunduğumuz şu günlerde Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatroları’na ait yeni düzenlemeler hararetle gündemde kendilerine yer buluyorlar. Bu tartışmalara ek olarak, bu uygulama fikirleriyle birlikte düşünmek için aşağıda Türkiye’de tiyatronun, tiyatro insanları tarafından çözülmesi gereken yapısal ihtiyaçlarını herhangi bir öncelik sırasına koymadan arka arkaya yazdım. Bu ihtiyaçlar karşılandığı takdirde Türkiye’de tiyatronun konumunun sağlamlaşacağını düşünüyorum. Bu ihtiyaçları, yapılması planlanan düzenlemelerle birlikte düşündüğümüzde sonrasında ne tür durumlarla karşılaşacağımızı öngörmek de önemli olacaktır.
Türkiye’de günümüzde tiyatro yapmanın yapısal ihtiyaçları:
-Tiyatro yönetmenliği eğitimi olmalı,
-Eğitimli oyun yazarı artmalı, yazarlık eğitimi daha fazla kurumsallaşmalı,
-Oyunculuk eğitiminde daha fazla güncelleme yapılmalı, yeni fikirler-yaklaşımlarla müfredatlar sürekli zenginleştirilmeli,
-Tiyatro eleştirisine daha çok önem verilmeli,
-Mekan konusunda yaratıcı çözümler aranmalı – yeni mekanlar kurulmalı,
-Dünyada olan-biteni takip etme sağlanmalı,
-Tiyatronun Türkiye’deki günlük hayatla ve güncel olaylarla yeterince ilişki kurması sağlanmalı,
-Özel tiyatroların kurumsal (hukuki, yönetimsel) destek alacağı oluşumlar kurulmalı,
-Tiyatronun teknik alanlarında çalışacak elemanların bilinçle yetiştirileceği yapılar oluşmalı,
-Tiyatro tasarımcıların mevcut kurumlarla daha çok ilişkilenmesi sağlanmalı,
-Türk ve dünya klasikleri repertuarının daha iyi tanıtılması sağlanmalı,
-Sektörde çalışanların haklarını koruyan yapılanmalar daha işlevsel hale getirilmeli,
-Yapımcılık fikrinin yerleşmesi sağlanmalı ve tiyatro yapımcılığı geliştirilmeli,
-Bireysel ve kurumsal finansal destek sistemlerinin özendirici bir hal alması sağlanmalı,
-Tiyatro işlerinin üretimindeki gelir-gider dengesizliğinin çözümü için modeller geliştirilmeli.
Yukarıda ilk bakışta Türkiye’de tiyatro yapmanın genel gereklilikleri diye sıraladığım 15 konu üzerinden Devlet Tiyatroları için yapılması düşünülen düzenlemeleri düşündüğümüzde, hükümetin yapmayı planladığı değişikliklerin yukarıda bahsedilen konuları çözmede bir iki başlık dışında herhangi bir değişiklik ya da çözüm yaratacağı inancında değilim. Esasen tüm bu problemlerin, öncelikle çözülmesi gerekliliği olduğu halde yapılan çalışmaların/değişikliklerin işin temelindeki konulara değinmediğini düşünüyorum. Yani Devlet Tiyatroları’nın özelleştirilmesi gibi bir uygulama Türkiye’de tiyatro yapılma pratiklerine çözüme yönelik bir katkı sağlamayacak, mevcut durumu değiştirmeyecek. Hükümetin bu uygulaması yerine asıl yapılması gerekenleri de iki başlık altında toplayabiliriz. Birincisi aşağıda detaylı açıklayacağım gerekçelerle devlet tarafından idare edilen tiyatroların boyutlarının, kurumsal büyüklüğünün ciddi anlamda küçültülmesi gerekiyor. İkincisi de başlangıçta devletin, devlet destekli kurumlara verdiği ödeneği, ağırlıklı olarak tiyatro eğitimi veren üniversiteler/kurumlar, özel tiyatrolar, tiyatro festivalleri ve tiyatro işletmelerine aktarması düşünülmelidir ve böylece özerk bir yapı kurulması planlanmalıdır. Bu yapı oluştuğunda uzun vadede, devletin giderek azalabilecek desteğiyle tiyatromuz kendi sürdürülebilirliğini de kendi başına sağlayacaktır.
Devlet destekli-kurumsal tiyatrolar yapıları gereği tümüyle özgürlükçü tiyatro yapıları değildir ve tiyatronun günümüz seyircisi için nasıl değiştiğini ve nerelere geldiğini anlamak için yeterli sorumluluk ve riski alamazlar. Bu yüzden en az onların varlığı ile aynı büyüklükte, daha bağımsız ve yenilikçi tiyatro yapılarının da bir toplumun kültür hayatında yer alması gereklidir. Türkiye’de Devlet ve Şehir Tiyatroları düşünüldüğünde bunların kurumsal büyüklükleri ile tiyatroyu şekillendirme biçimleri arasında bir orantısızlık olduğu ortadadır. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde devlet destekli sanat kurumları, tiyatrolar yer almaktadır ve almalıdır da. Fakat tiyatrosu ileri ülkelerde, devlet tiyatrosu kurumlarının büyüklüklerinin bağımsız ve özgür tiyatroların büyüklüklerine oranı kabul edilebilecek düzeydedir. Bu iki değişik yapılanma da birbirinden hem bütçe, hem de büyüklük açısından ciddi farklılıklar göstermemektedir bu ülkelerde. Bir toplumda tiyatronun ağırlıklı olarak devlet tarafından, resmi bir kurum bünyesinde yapılmak üzere düzenlenmesi yukarıda sıraladığım yapısal gerekliliklerin çözümüne yeterli katkının oluşmasını da ne yazık ki engellemektedir.
Mevcut durumda da yapılması daha mantıklı olan uygulama Devlet ve Şehir Tiyatrolarının özelleştirilmesinden çok onlara ayrılan bütçenin azaltılarak, bu kaynağın çeşitli şekillerde tiyatro eğitimi veren üniversitelere/kurumlara, özel tiyatrolara, tiyatro festivallerine ve tiyatro işletmelerine ayrılmasıdır ve bu uygulama da yukarıda sıraladığım yapısal ihtiyaçların çözülmesine yardımcı olacaktır. Eminim bu problemler çözüldüğünde, uzun vadede tiyatronun kendini var edebilmesi için devlet, bir kurum olarak yapının içinden sistemli olarak çekilebilecektir. Dünyadaki diğer sistemleri tanıyan ve onlarla entegre olabilen, ilişkiler kurabilen, potansiyelinin ve işleyiş olasılıklarının farkında olan, günümüz izleyicisinin konumuna da seslenebilen bir tiyatro sistemi kurulduğunda daha fazla özgürlüğü olan, bulunduğu çağa ayak uydurmayı daha iyi başarabilen bir tiyatromuz da olacak.
Özetle ve tekrarlayarak, herhangi bir sistemli düşünüş ve uzun bir ön hazırlık olmadan Devlet Tiyatrolarının ani bir kararla özelleştirilecek olması Türkiye’de tiyatronun problemlerinin çözümüne düzeyli bir katkı sağlamayacak. Bu yüzden Devlet Tiyatrolarının yapısal olarak küçültülmesi ve misyonunun net bir şekilde korunması planlanmalı ve devletin tiyatrolara olan desteğinin daha büyük oranda tiyatro eğitimi veren üniversiteler-kurumlar, özel tiyatrolar, tiyatro festivalleri ve tiyatro işletmelerine aktarılması sağlanmalıdır.