[İpek İzci’nin 28.02.2012 tarihli Radikal’de yayınlanan, Şehir Tiyatroları’nda telif sorunu sebebiyle gösterimden kaldırılan ‘Rosenbergler Ölmemeli’ oyununun yönetmeni Orhan Alkaya ile yaptığı söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.]
Tartışılan oyun ‘Rosenbergler Ölmemeli’nin yönetmeni Orhan Alkaya konuştu: ‘Bu oyun nasıl oynanır’ sorusunu sormak, baskı kurmaya çalışmaktır. İstanbul Şehir Tiyatroları’nın günlerdir tartışılan oyunu ‘Rosenbergler Ölmemeli’, geçen pazar son kez oynandı. Sahnede ağlayan oyuncular, öfkeli, şaşkın ve bir o kadar demoralize olmuş bir seyirci… Julius Rosenberg “Sosyalistim ve suçsuzum” dediğinde, Ethel Rosenberg yargıca “İşlemediğimiz bir suçu itiraf etmemizi bekliyorsunuz” diye isyan ettiğinde gelen alkışlar daha güçlü daha hırslı bu sefer. Son temsil öncesi kuliste yakaladığımız yönetmen Orhan Alkaya’ya sorduk olan biteni…
Nasıl bir ruh hali?
Ağır şeyler yaşıyoruz. Dokunsan ağlayacak durumda değiliz, zira dokunmadan ağlıyoruz. Geldiğimiz noktada içimizin acımadığını söylemek yalan olur ama benim için daha önemlisi neler olup bittiğini anlamak.
Oyunun kaldırılmasına neden olarak gösterilen ‘telif sorunu’ inandırıcı mı?
Şehir Tiyatroları ONK Ajans ile çalışıyor. Eğer ONK, “Bu anlaşmayı yaptım” deyip yapmadıysa başka bir durum, işlemleri başlatmadıysa başka bir durum… Çok yönlü bir mesele var ortada. Evet, ‘Rosenbergler Ölmemeli’, bizim için önemli ama tiyatromuz daha önemli. Şehir Tiyatroları’na yönelik devam eden bu bombardımanı önlemek daha önemli.
Neden böyle bir bombardıman var?
Şehir Tiyatroları üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen bir grup var. Bunlar tiyatronun sponsor kurumu olan belediyeye saldırıyor. O taraftaymış gibi görünen bir yazar, Başbakan’a saldırıyor aslında. Saldırıyı yönelttiği yer, baskı kurmaya çalıştığı yer! Mesela birisi “Şehir Tiyatroları, bir belediye kurumudur” diyor. Hayır, Şehir Tiyatroları bir sanat kurumudur. İstanbul Belediyesi tarafından sübvanse edilir. Bu ikisi o kadar ayrı şeyler ki! “Böyle oyunlar nasıl oynanır?” diye soruluyor. Bir oyunu estetik veya etik bir kriterle eleştirebilirsiniz ama “Nasıl oynanır?” sorusunu sormak, baskı kurmaya çalışmaktır.
İşin garibi, seyircinin de “Bu oyuna nasıl izin vermişler?” diye sorması, şaşırması…
Seyircinin de o büyük korkunun etkisi altında kaldığını gösterir bu. Sanat, korkuyla mücadele eder, korkunun ilacıdır. Sanatın konuşamayacağı, el atamayacağı hiçbir konu yoktur. Bir seri katili de anlatırsınız, hırsızı da, politikacıyı da… “Neden onların özne olarak seçildiği oyunlar yapıldı?” diye bir soru sorulduğunda zaten atmosfer faşistleşmiş demektir.
1996’da çıkan belgelerde Rosenbergler’in suçlu olduğu kanıtlandı deniyor. Kanıtlandı mı?
Venona Kriptoları’nda Julius Rosenberg’in adı geçiyor. Venona kriptoları dediğiniz şu: Sovyetler Birliği’nin bazı kriptoları çözüldü, bunların bir tanesinde ‘Güvenilir Amerikan vatandaşları’ diye bir liste var. Ama baştan beri söylediğim şu: Julius Rosenberg casus muydu, değil miydi meselesiyle hiç ilgilenmiyorum. İdam edilen insanlardan bahsediyoruz. Suçlandıkları şey, atom bombası sırlarını vermek. Bunu yapmadıkları kesin. Yani işlemedikleri bir suçla yargılandılar, mahkûm edildiler ve idam edildiler. Altını çiziyorum, işlemedikleri kesin olan bir suçtan! Adil yargılama yapılmadı. Bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden yetkililerle de görüştüm. Herkesin kabul ettiği bir şey bu: Rosenberg-Sobell davasında yargılama adil değildi. Bunu konuşmak benim için daha önemli…
Bundan sonra ne olacak peki?
Muazzam bir ekip var burada. Bu ekibin dağılacağını zanneden ve bundan mutlu olan birileri varsa, yanılırlar
İpek İzci