Ocak ayından beri rekabetçi festival mantığına karşı sürdürdüğümüz hak mücadelesi, kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere YARIŞ(MA) YARIŞTIR(MA) kampanyası olarak gündeminize girmişti. Kampanyanın aktivist boyutunda belli bir aşamaya gelindi. Kampanya sonunda MEB’ına tüzel kişiliği olan kurum ve birey bazında (Doğa Koleji Drama ve Tiyatro Bölümü, Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü, 9 Eylül Üniversitesi’nden Yar. Doç Selda Ergün) nezdinde yasal başvuru yapıldı. Sosyal etkinlikler yönetmeliğinin demokratik bir içeriğe kavuşması için somut önerilerimizi yaptık ve şu anda beklemedeyiz.
Ben Mayıs başından beri özel bir okulun tiyatro ve drama etkinlik koordinatörü olarak, aynı zamanda “Yarışma Değil Buluşma: 1.Uluslararası Doğa Koleji Tiyatro Festivali”nin festival direktörlüğünü üstlenmiş bulundum. Son birkaç yılda farklı düzeylerde katkı sunduğum festivaller oldu. Bir festivalin örgütlenme mantığını ve organizasyon yapısını kamuoyuna aktarmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Mimesis web sayfasındaki iki yazımda da, Avrupa’daki festivallere dair izlenimlerimi aktarmıştım. Bugünkü yazımda 3 Mayıs tarihinde başlayan 1. Uluslararası Doğa Koleji Tiyatro Festivali’ne dair önemli bulduğum gözlem ve deneyimlerimi aktarmak istiyorum.
Festivalin 2. haftası sonunda sahnelenen oyunlar ve yapılan atölye çalışmaları sırasıyla şu şekilde olmuştur.
Yakacık Doğa Koleji Tiyatro Kulübü/Küresel Isınma Masal Dünyasına Uğradığında
Portekiz/ A Sea Girl
Bulgaristan/ Heroes with Fur Hats – Folk Tale
Sf. Vâsie School Romanya-Domnul Goe ve Artıcolul 214
Üsküdar Doğa Koleji Tiyatro Kulübü/Midasın Kulakları
Sarıyer Org.Emin Alpkaya İ.O. Tiyatro Kulübü- Orada Kimse Var Mı?
Beykoz Doğa Koleji Tiyatro Kulübü- Kes Kaç
Romanya Okulları-The Chain of Weakness
Acarkent Doğa Koleji Tiyatro Kulübü-Don Cristobita ve Dona Rosita’nın Acıklı Güldürüsü Atakent Doğa Koleji- Müzikle Zamanda Yolculuk
Beykoz Doğa Koleji 3-B sınıfı: “NO PLASTIC BAGS”
Bostancı Doğa Koleji Tiyatro Kulübü-Eyvah Halam Geliyor
Macaristan- Roymand Queneau
Bravo-Schule (Makedonya) “Thousand and one nights”
Kartal Nihat Erim İlköğretim Okulu (Kral Çıplak)
BinFikir Oyuncuları/Belçika (Saint Nicolas, Nasrettin Hoca ve Gülmeyen Kız)
Sakıp Sabancı Atatürk Anadolu Lisesi Tiyatro Topluluğu/ Savaş Baba
Atölye Çalışması: Erkin Ergin-Ümit Kireççi “ÇROP Çizgi Roman Okulu”
Atölye Çalışması: Deniz Karalar-Kukla Yapımı Atölyesi
Yukarıdaki programdan da anlaşılacağı üzere bu festival Türkiye’de öğrenci tiyatrosu (7-18 yaş arası student’s theatre) konseptindeki ilk uluslararası tiyatro festival olma niteliğini taşımaktadır. Uluslararası boyutun devreye girmesi benim açımdan oldukça yorucu ve stresli, bir o kadar da tecrübe kazandığım bir süreç yaşamama neden oldu. Avrupa’daki okullara ulaşmak için AB eğitim projeleri bağlamında ilişki içinde olunan okullara çağrı yapıldı. Yapılan çağrıya olumlu yanıt veren 8 okul festivale yazılı başvuru yaptı. Öğrencilerin 3 ya da 4 gün süresinde Türkiye’de ağırlanması için Doğa kolejindeki aileler ve öğrenciler ile bağlantıya geçildi. Birebir öğrenci eşleştirmesi mantığında yaklaşık 200 öğrenci ve 20 eğitimci için konaklama imkânı yaratıldı. Portekiz, Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Makedonya ve Belçika’dan ilköğretim ve lise düzeyindeki okullar festivale katılım gösterdi. Yaklaşık 5 farklı dilde oyunlar sahnelendi. Macarca, Romence, İngilizce, Fransızca, Türkçe olarak oyunlar izledik. Tiyatronun anadilde en etkin bir şekilde yapılacağına inandığım için festivale katılan grupları dil konusunda serbest bıraktım. Bu tarz festivallerde genellikle hegemonik dil olan İngilizce kullanılır. Dil konusundaki bu tercihin sonuçlarını etkin bir şekilde gözlemleme imkanım oldu. Herhangi bir altyazı kullanmadan sadece ana öyküyü oyun öncesi sözlü olarak seyirciye anlatan bir üslup benimsedik. Bu sayede hem çocukların izledikleri oyunu anlaması sağlandı, hem de hiçbir kelimesini bile anlamadıkları bir dilde oyun izleme kültürü oluşturmak için bir girişim yapılmış oldu. Genel gözlem olarak oyunculuk üslubu ve öykü yapısıyla çocukları kavrayan oyunlar olduğu kadar, anlaşılması güç oyunlar da olduğunu söyleyebilirim. Ancak anadilde oyun izleme kültürünün çocuk ve genç izleyici için oldukça ilginç bir deneyim olduğunu belirtmek istiyorum. Ayrıca eğitimciler bazında bile zaman zaman tartışmalar oldu. “Ah bu oyun neden Türkçe ya da İngilizce değil, biz hiçbir şey anlamıyoruz” diyen öğretmenlerle tiyatro ve anadil ilişkisi üzerine epeyce tartışma yaptık. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’deki çok kültürlü yapıyı temsil edecek şekilde ilköğretim ve lise öğrencileri bazında Rumca, Ermenice, Lazca ve Kürtçe oyunlar sahnelenmesi için girişimlerde bulunmak istediğimi belirtmek istiyorum.
Ayrıca her oyun öncesinde yaklaşık 3 ya da 4 dilde öğrencilerin festivale dair izlenimleri ve yarışmalara karşı görüşleri alındı. Avrupa’lı öğretmenler kendi ülkelerinde olağan hale gelmiş yarışmalara alternatif içinde bir tutum görünce çok şaşırdıklarını, ama bir yandan da sürece destek vermek istediklerini belirtiler. Benzer rekabetçi uygulamalar konusunda yaşadıkları sıkıntıları dile getirdiler. Örneğin jüri etiği konusunda özelikle Romanya ve Macaristan gibi ülkelerde ciddi sorunlar yaşandığını belirttiler. Oyunların jüri tarafından doğru düzgün izlenmemesi, çoğu zaman videodan izlenmesi, ayrıcalıklı okullara torpil yapılması tarzında sorunlar yaşandığını dile getirdiler.
Festivalin en önemli bulduğum boyutu seyirci sayısı konusunda yaşadığımız ciddi atılım olmuştur. 5 yıldan beri çocuk ve gençlik tiyatrosu alanında gündüz saatlerinde oyun oynanması gerektiğini bas bas bağırıyordum. İATP Eğitmenler Komisyonu deneyiminde tartıştığımız en önemli şeylerden bir tanesi bu tarz festivallerin kamusal alana taşınmasıydı. Okul sonrası saatlerde oyun konulduğunda herkes şunu iyi biliyor ki maalesef seyirci gelmiyor. 15-20 kişiye oynanan bir çocuk ve gençlik tiyatrosu festivaline hiçbir zaman sıcak bakmamıştım. Ben de okul yönetimiyle zaman zaman çatışmayı göze alarak ders saatleri içerisine (saat 11.00 ve 14.00 periyodunda) oyunları yerleştirdim. Bu sayede 11 günde yaklaşık 5000 çocuk ve genç seyirciye ulaştığımızı belirtmek isterim. Ayrıca festivalin mantığı konusunda da bu strateji işe yaradı ve çocukların ve gençlerin birbirini izlemesi sağlanmış oldu. Sadece kalabalık öğrenci gruplarının izlediği festivalde zaman zaman seyirci kontrolünü sağlamak zorlayıcı oldu. Bu konuda da drama egzersizlerinden yararlanarak oyun öncesi ve kesit aralarında öğrencilere eğlenceli aktiviteler yaptırdık. Çocuk ve genç izleyicinin dikkat ve konsantrasyonunun ancak bu sayede toparlanabileceğine inanıyorum. Salt otoriter seyirci kontrolü politikası yerine, salonu çocuk ve genç için dinamik ve eğlenceli kılma politikasının bir alternatif olabileceğini gözlemleme fırsatım oldu.
Festivalde hiçbir şekilde bir ödüllendirme mekanizmasına başvurulmadı. Oyunlar ile ilgili öğrenciler ve öğretmenlerle kısa sohbetler yapıldı. İsteyen öğrencilere katılım belgesi verildi. Tüm festivalin video kaydı alınarak arşiv oluşturulması ve festival bülteni çıkarılması hedeflenmektedir.
Bugünkü yazıda daha çok festival organizasyonu, dil ve seyirci politikası üzerinde durdum. Bu konuda yazacağım ikinci yazıda oyunlara dair eleştirel gözlemlerimi aktaracağım.