Genç bir adam bir gün fikirlerine katılmadığı, o ve milleti için tehlike arzettiğini düşündüğü başka adamı vurur, adam ölür. Bu cinayetin sonrasında ne bir pişmanlık dile gelir ne de af dilenir. Genç katilimiz başı dik, kararlı gözleriyle yaptığından dolayı onur duyuyordur. Bu cinayetten dolayı onu lanetleyen çoktur ama alkışlayanı da yok değildir. Bu duruma gülebilir misiniz?
Gülmezsiniz elbette ama belki şaşırmazsınız da… Çünkü artık linçler, öfkeli kalabalıklar, cinayetler tüylerimizi ürpertmiyor; alıştık, hem Atış Serbest…
Bugünden itibaren 19 ağustos tarihine kadar Garajistanbul sahnesi çok farklı bir oyuna evsahipliği yapıyor; Atış Serbest. Oyunun yönetmeni Onur Karaoğlu New York’ta tiyatro yönetmenliği yüksek lisansı sırasında Anne Bogart, Andrei Serban gibi dünyanın önde gelen tiyatrocularıyla çalışmış ve hâlâ da çalışmalarına orada devam ediyor. Karaoğlu ve Studio 4 Istanbul tarafından sahneye konulan Atış Serbest, Europides’in Orestes oyunundan uyarlanmış ve toplumun hafızasında çukur açan türlü cinayet haberlerinden yola çıkmış.
Oyunun Tütün Deposu’nda gerçekleşen provalarına katıldık ve Onur Karaoğlu’yla hem oyunu hem de Türk tiyatrosunun neden bir türlü yenilenemediğini konuştuk. Şimdiden söyleyelim; yönetmen Karaoğlu yurtdışında okumuş ama buraya gelip ukalaca ahkâm kesen bir tavırdan öte aslında biraz da Türk tiyatrosu için kafa yoran genç bir enerji, taze bir akıl. Atış Serbest ise her ne kadar sadece provalarını izlesem de “çıkış noktası”yla bana göre “hedefi” tam ortadan vuracak bir oyun.
Oyundan başlayalım önce; nasıl ortaya çıktı Atış Serbest?
Oyun Europides’in Orestes adlı oyununun Türkiye’ye uyarlanan biçimiydi. Orjinalde oyun aristokrat kesimin bir kısmının şiddete yönelmesini anlatan bir oyun. Ben de bu oyunu alıp Türkiye’de gençlerin şiddete manipüle edilmesini ele almak istedim. Türkiye’de birçok nedenle gençler şiddetle manipüle ediliyor ve bunun sonuçları da çok ağır olabiliyor. Bu benzerlik üzerinden bir oyun kurmak istedim. Oyunun ana dertlerinden biri de herkesi ilgilendiren bir teması olması. Seyirciye birçok soru soruyor ve seyirciye sorduğu cevaplarla seyirciyi de etkileşime geçiriyor. Bunu da merak ediyordum.
Peki, nereye baktınız oyunu uyarlarken? Üçüncü sayfa haberlerine mi?
Hepimizin farkında olduğu cinayetler işleniyor, biz de bunun üzerine konuştuk. Orhan adlı bir karakter var örneğin kendisi cinayet işlemiş biri ve kendisi inançlarına yapılan saldırıya karşılık olarak cinayeti kullanan bir genç. İçerisinde bulunduğu grupla beraber sonunda herkes için total bir yıkım haline gelişini izliyoruz. Bizim kuşağımız bu kadar büyük total yıkımlar yaşamadığı için belki de bu kadar kolay şiddete eğilimli oluyorlar.
Az önce provada Orhan karakterini izlerken karşımda bir Ogün Samast gördüm… Direk Hrant Dink cinayetinden mi yola çıktınız?
Bu doğru, Hrant Dink cinayetini uzun uzun provalarda da konuştuk. Sonuçta Ogün Samast’ın da bu işi kendi kendine yapmadığını biliyoruz. Manipülasyonlar sonucu bu cinayetin işlendiğini biliyoruz. Kendisinin eylemi yaparken de neyi ne kadar bildiği konusunda bilgi sahibi değilim. Bu bakımdan Orhan karakterine birebir oturan biri Ogün Samast. Ancak yine de şu an için Ogün Samast ile ilgili ne düşünmek bizi daha iyi hissettirebilir, başka Ogün Samast’lar nasıl yaratılmaz. Oyun bununla ilgili olarak bir şey söylemiyor aslında. Sadece bu tip kurguların ilerleyen zamanda total bir yıkıma nasıl ulaştığını anlatıyor çünkü Orhan karakteri şiddete ve eylemine olan inancını oyunun sonuna kadar sürdürüyor. Aslında galiba da sorun bu, şiddetin yaygınlaşmasını da sağlayan bu. Ama başka bir yerden de baktığınızda oyun aslında bir bakıma komedi.
Şiddet ve ölüm ele alınırken oyunun mizah olması bir tezat yaratmıyor mu?
İzleyici sence buna nasıl tepki verir? Bunu mutlak şekilde düşünyorsun ancak Çehov bunu çok güzel yapar. İnsanlar en büyük şekilde acılarını belirli komik durumlarda verir. Buna gülersin, yine gülersin, yine gülersin ve sonradan bir anda gerçeği yüzüne çarpar. Ama yine de oyunun bir mizah seviyesinde tutulmasını istiyorum. Şiddet aslında ciddiye alınmaması gereken bir şey şiddeti ciddiye aldıkça sanki onu daha çok büyütüyoruz ve var ediyoruz. Oysa komik olduğunu düşünürsek sanki yok olması daha kolaymış gibi geliyor bana.
Şiddeti nasıl ciddiye “almayız” peki?
Şiddeti bir alay konusuna dönüştürebiliriz. Şiddetin içerisinden bir alay konusu bulup onu komiğe dönüştürebiliriz. Şiddet ancak komiğe döndürülürse ortadan kaldırılabilir.
Az önce sohbet ederken tiyatroyla ilgili kafamda sorular vardı dediniz. Bu, Türkiye’deki tiyatro ile mi ilgiliydi?
Türkiye’de yapılan tiyatronun Türkiye’deki seyirciyi anlamaya çalışan bir tiyatro olmadığını düşünüyordum buradayken hep. Tiyatro bir şekilde marjinalize olmuş bir alandı Türk toplumu için, Türk toplumu tiyatroyu talep etmiyorsa bu talepsizliğin aslında tiyatro dışında bir nedeni olması gerekiyor. Birçok kişinin söylediği, “Tiyatro değişmeli”, “Tiyatro çağını anlamalı” gibi klişe sözler var ama bunların sorunun temelini anlamak için doğru sözler olmadığını düşünüyordum.
Tiyatronun kiminle ilişki kurması üzerine düşündüğünü ve bunun sonunda da Türkiye’de seyirci ile tiyatronun arasında bir bağsızlık hissettiğini söylüyorsunuz. Bu bağın varlığını New York’taki oyunlarda hissedebiliyor musun?
New York’ta yapılan işin çeşitliliği var aslında New York çok uçta bir örnek olabiliyor ama insanlar bu çeşitlilik arasında kendilerine uygun olanı seçebiliyor. Broadway’e eğlenmek için gidilirken, şehir merkezindeki oyunlara daha avangart işler görmek üzere gidiliyor. Bu durum tam olarak karşılıklı oyunların olmasını sağlayan seyircilerken aynı zamanda seyircileri de oyunlar yaratıyor. Şu da ortada, tiyatro seyircisiz olmayacak bir şey. Türkiye’de de mutlaka tiyatro ile iletişimde olacak bir grup insan var ancak tiyatro yapanlar bu insanlara seslenecek oyunlar yapmıyorlar. Türkiye’deki seyirciyi anlamaya çalışmıyorlar.
‘Atış Serbest’ 17-18-19 ağustosta Garajistanbul’da!
Sibel Oral